SELANİK VE İYONYA ADALARI
Her sene mutlaka biraz yol alabileceğimiz bir motosiklet seyahati yapıyoruz. 2016 Haziran ayında yaklaşık 15 gün süren Kuzey Yunanistan, Zagori Milli Parkı, Korfu, Meteora, Delfi ve Atina seyahatimizi yapmıştık. Daha sonra bir sonraki hedef olarak Balkanlar üstünden Avusturya, Almanya gidiş ve İtalya üzerinden dönüş rotasını planladık.
İyonya’ya Gitmek için 5 Neden :
Bembeyaz plajlar, berrak deniz, el değmemiş doğa
Gümbürtüsüz, garsonsuz, sade bir plaj keyfi
Şahane kamp deneyimi, haliyle ekonomik bir tatil
Damak tadımıza uygun Yunan mutfağı, kaliteli şaraplar ve deniz ürünleri
Kendi aracınız ve feribot ile kolay ulaşım
İlkbaharı ufak tefek başka seyahatler, iş ile ilgili belirsiz ve sıkıntılı bir süreç ile geçirdiğimiz için sonunda Ağustos ayına kaldık. Ağustos bu rota için çok sevimsiz bir tarih. Yollar ve sahil şeridi aşırı kalabalık, üstelik Avrupa’nın neredeyse tümü yıllık izinde olduğu için kalabalık bir de çoluk çocuklu bir kalabalık. Bu rotayı başka bir bahara ertelemeye karar verdik. Sonunda zaten iş için Selanik’e gitmemiz gerektiği için, işimizi bir motosiklet seyahatine dönüştürmeye karar verdik. İyonya Adaları seyahatimiz böyle başladı.
08.08.2017/Salı – Canım Çanakkale, caaanım Tusan otelim
Akşamdan çantaları hazırladığımız için sabah 06.00 da yataktan kalkmamıza ve kahve keyfini yapmamıza rağmen 06.40’da marşa bastık ve yolculuk başladı. Km göstergemiz 13.897 km, ısı 28,5°. Sıcak olacağını bekliyorduk. Yine de biz olması gerektiği gibi tam teşkilat, korumalı mont, bot, eldiven ile yola çıktık. Niyetimiz bu sıcak günlerde sabah erkenden yol almak, erken bir öğleden sonrası varış noktamıza varmak ve ondan sonrasını kendimize ayırmak. Bugün için hedefimiz Çanakkale. Ayvalık’a kadar yol gayet iyi akıyor, çok az bir sıkışıklık yaşıyoruz, ancak sorun değil. Her zamanki gibi dikkatimizi çeken Türkiye’deki sürücülerin motosikletlere neredeyse hiç dikkat etmemeleri. İstedikleri gibi önüne girip, sağdan/soldan sıkıştırıyorlar. Kapı açarken hiç bakmıyorlar. Buna alışık olduğumuz için Mehmet pür dikkat kullanıyor, tabii bu da ekstra bir yorgunluk demek. Yolda ortalama 1,5 saatte bir kısa da olsa mola vermeye gayret ediyoruz. Dikkatimiz toplamak ve zindeleşmek için.
İlk molamız Foça sapağından sonraki Sütevi, kısa bir kahvaltı ve yola devam. Ayvalık’da yol üstünde çok sevdiğimiz, artık dost diyebileceğimiz Anadolu Bahçe’nin sahibi Aziz’e uğruyoruz. Çok vakit kaybetmeden yeni hedefimiz olan Edremit Cumhuriyet Lokantasına doğru yol alıyoruz. Edremit’deki favorimiz. Ben ne yazık ki özel bir beslenme sürecinde olduğum için sadece 2 parça Köfte yiyebiliyorum. Köftesi efsane, bir başka efsane ise kuzu fırın. Bu kadar mı lezzetli olur, bu kadar mı kıvamında pişer. Lokantanın adı Cumhuriyet. Kuruluş yılı 1923. Sahibi ve ustası Ali Bey belli ki kullandığı malzemelerde en başta kaliteli olmasına dikkat etmiş, bunun üstüne kendi hünerlerini eklemiş.
Öğle molamız haliyle erken oluyor, Edremit Cumhuriyet Lokantası olunca artık saate de pek bakmıyoruz. Bundan sonrası sürüş açısından biraz daha sıkıntı bir yol. Tüm yazlıkların olduğu Akçay, Altınoluk, Güre hattında kalan Ida dağların eteklerinden Izmir – Çanakkale asfaltında ilerlemeye çalışıyoruz. Motosiklete saygı sıfır, önüne kıran, kapsını açan artık sürüş düşmanı ne ararsan var. Tam yazlıkları bitirince Yeşilyurt – Ezine arasındaki tırmanma şeritleri başlıyor. Manzara nefes keseci, ama orada da hatalı solama yapan mı ararsın, önündekini sıkıştıran mı… Ezine’ye girince ilk benzinlikte yine soluklanma molası veriyoruz. 40 dakikalık bir yolumuz kaldı. Son etap artık…
Truva savaşların geçtiği uçsuz bucaksız arazilerin arasından, Çanakkale’nin Güzelyalı mevkiine geliyoruz. Çok sevdiğimiz dostumuz Enver abi’nin 50 yıllık Tusan oteline. 50 yıl içinde kimler geçmedi ki o kapıdan. Enver abi ile her zamanki gibi birbirimize sarılıyoruz ve veriyor haberi… 50 yıldan sonra oteli satmış. Son 2 senedir yabancı turist sayısında yaşanan sıkıntılar, gelen grupların talep farkları bu kararı almasına neden olmuş. İyi de olmuş Enver abi için, bundan sonra misafirleri, acentacıları, rehberleri ve personeli için değil, kendi için yaşayacak. Bizim için büyük bir kayıp, kendi ve ailesi için büyük bir kazanç. Yad ediyoruz eski anıları, bizim de 32 yıl olmuş ve çok keyifli geçen bir 32 yıl. Akşam Tusan’nın şahane terasında, Recep Bey’in kusursuz servisi ile Çanakkale boğazın üzerinde güneşi batırıyoruz. Yanında bir duble rakıyı ve kavunu ihmal etmeden.
Günün sonunda 415 km yapmışız, göstergemiz 14312 km’de saat 14:30, Hava ısısı 36°.
09.08.2017 / Çarşamba – KaliMerhaba Selanik
Sabah erkenden kalkmak niyetindeyiz, lakin bir gün öncenin yorgunluğu mu, Tusan’nın temiz havası mı bilemiyoruz, deliksiz uyuyoruz. Yinede sabah 6:00 da, 26°C sıcaklıkta otelden ayrılıp Çanakkale merkezden Eceabat feribotuna biniyoruz. Motor geçiş ücreti 10 TL. İki de simit kapıyoruz feribot kalkmadan. Yaklaşık yarım süren bir feribot yolculuğundan sonra Gelibolu, Keşan üzerinden İpsala sınır kapısına doğru yol alıyoruz. Yol ilk 20 – 30 km dışında çok rahat. 10:30 gibi geliyoruz İpsala’ya. Online araç beyanı doldurduğumuz için plaka vermemiz yeterli. Tahmin ettiğimizden daha tenha olduğu için işlemleri hızlıca bitirip son kapıdan çıkmak üzereyken bizden x-ray cihazına girmemiz isteniyor. İşlemi yapacak olan memur yok, onu beklemek durumundayız. Epey bir vakit kaybettikten sonra bu sefer Yunanistan tarafında biraz beklemek zorunda kalıyoruz. Sorun değil, vakit sıkıntımız yok.
Yunanistan ’a girdikten sonra direkt otoyola çıkıyoruz. Geçen sene de öyle oldu. Otoyol çok rahat. İlk yerden benzin almamız gerektiğini fark edip hem bir kahve keyfi yapmaya, hem depomuzu doldurmaya karar veriyoruz. 1 lt 95 oktan benzin 1,49 EUR olduğunu görünce hafif bir şok yaşıyoruz… Benzin konusunda rekor bizim ülkedeydi halbuki, ama tabii Euro yükselince bizim benzin ucuz kaldı. Öğle yemeği için Kavala’ya girmeye karar veriyoruz. Geçen sene detaylı gezdiğimiz için sadece yemek için uğrayıp Selanik’e devam ediyoruz. Yol iyice sıcaklaşmaya başlıyor, termometre 35°C’yi gösteriyor. Neyse ki otelin yeri çok merkezi, hiç vakit kaybetmeden otelin önüne park ediyoruz. Saat 16:05’de marşı kapattığımızda km göstergesi 14.857 km. Toplam 545 km yol yaptık.
Odada biraz dinlendikten sonra Selanik’de yaşayan çok yakın bir arkadaşımızın tavsiye ettiği ve geçen sene gidip çok çok memnun kaldığımız “Elia kai Lemoni” (Yağ ve Limon) : www.elialemoni.gr isimli restorana tekrar gitmeye karar veriyoruz.
Akşam yemeğine gitmeden önce bir önceki Selanik seyahatimizde çok kısa gördüğümüz 2 yere tekrar gitmeye karar veriyoruz. Beyaz kaleye ve 1997 yılında Kültürbaşkenti Selanik olması şerefine yapılan şemsiye enstalasyonuna. Uzun bir yürüyüş oluyor bizim için. Ancak tüm gün motorun üstünde oturmanın üstüne çok iyi geliyor.
Elia kai Lemoni’de geldiğimizde saatler 21:00 göstermesine rağmen çok boş olduğuna kanaat getiriyorum. Mehmet hatırlatıyor.. bekle daha hele saat 22:00 – 22:30 olsun… 1 salata (devasa), 1 ana yemek, 2 soda ve 1 şişe şarap için 22,70 EUR hesap ödüyoruz. Gerçekten de saat 23:00’de kalktığımızda restoranın son masasına kadar dolduğunu görüyoruz. Günün yorgunluğu çöküyor ve kendimizi otele atıyoruz, derin bir uyku bizi bekliyor.
10.08.2017 / Perşembe – Parga: ilk kamp heyecanı
Bu sabah çok erken kalkmaya gerek yok, saat 09.00 da bir müşterimiz ile buluşacağız. Zaten yataktan da zor kalkıyoruz, yorulmuşuz. Astoria otelin kahvaltısı oldukça iyi. Geniş bir açık büfe, çeşit çok. Oteli çok sevdik. Yeri merkezi, otopark güvenli – ki motor ile giderken bizim için en önemli kriter, fiyatlar çok makul. Müşterimiz ile tam 09.00 da buluşup işimizi yarım saat içinde hallediyoruz. Bugünkü hedef Parga. Daha önce sadece tarih dersinde Pargalı İbrahim Paşa olarak duyduğumuz bu yeri, tesadüfen mola verdiğimiz benzinlikteki bir Türk grup önerdi. Selanik’deki dostlarımıza sorduğumuzda mutlaka gidin dedikleri bir yer.
Motor ile tekrar otoyola çıkıyoruz. Yaklaşık 300 km’lik bir yol var önümüzde, bugünde hava çok ama çok sıcak olacakmış. Sabahtan durum fena değil, hele ki otoyol’da hem çok fazla tünel ver, hem ciddi bir rakıma tırmanıyoruz. Haliyle serin bile geliyor. Ne zaman otoyol’dan çıkıp normal kara yoluna giriyoruz, derece birden adım adım artmaya başlıyor ve sonunda 41°C’yi görüyoruz. Neyse ki çok az yolumuz kalıyor. Kısa bir öğle yemeği molasından sonra (greek salad ve çacık) Parga’ya saat 15:30’da giriyoruz.
Günün sonunda 15.154 km’de marşı kapatıyoruz. Toplam 297 km yaptıktan sonra
Daha önce bize önerilen Valtos Beach Camping’e gidiyoruz. Evet hayatımızda ilk kez çadır tatili yapacağız. Hemen bize gösterilen yeri yerleşip kamp malzemesi çantamızı çıkartıyoruz. Hiç çadır kurmadık, hiç kamp tatili yapmadık. Çok hızlı bir şekilde çadırımızı kurmayı başarıyoruz. Sorunsuz ve tam, eksiklerimizi de tespit edip bir sonraki çadır tatili için ne almamız gerektiğine not alıyoruz. Ve kendimizi Ionia denizine atıyoruz. Plaj mükemmel beyaz kum, deniz soğuk değil, serince, hemen derinleşen alabildiğine berrak. Çıkmak istemiyoruz sudan, eller bumburuşuk olana kadar yüzüyoruz. Akşam için bir yan koyda kalan Parga merkeze gitmeye karar veriyoruz. Kamp alanın önünden yarım saatte bir tekne shuttle’ı kalkıyor kişi başı tek yön 2 EUR. Tekne yolculuğu çok güzel, birkaç kare fotoğraf çekiyoruz.
Parga merkez çok keyifli bir yer. Tipik bir balıkçı köyü. Kışları tahminimce bomboş olan, ama yaz mevsiminde ağrılıklı İtalyan olmak üzere çok sayıda turist ağırlayan bir nokta. Çarşıyı dolaşıyoruz, tipik turistik eşyalar satan dükkanlar ile dolu. İçinde bir tane daha artısan diyebildiğimiz bir mekan’dan magnetimizi alıyoruz ve oradan akşam yemeği için tavsiye istiyoruz. Hemen kordon’da bulunan bir yer öneriyor bizi. Bu sefer oturur oturmaz ouzo geliyor – buz gibi ve şeker tadında. 1 büyük balık ortaya, yine devasa bir salata ve 3 ouzo için 32,50 EUR ödüyoruz. Keyifler yerinde.. Gelir gelmez keşfettiğimiz bir dondurmacı’dan dondurmalarımızı da alıyoruz Magic Cream – işin sonu. Zaten önünde bir kuyruk, 10 dakika bekliyoruz almak için. Lezzet dorukta.
Yine dönerken tekne servisini kullanıyoruz. Çadırda geçireceğimiz ilk gece bizi bekliyor. Heyecan ve heves var, hemen bir eksik daha fark ediyoruz… yanımıza ne mat almışız, nede başka bir zemin malzemesi. Zemin toprak ve olağanüstü sert. Artık yapacak bir şey yok, bu gece böyle geçecek.
11.08.2017 / Cuma – Sevdim seni PARGA
Sert bir gecenin ardından sabah erkenden kalkıyoruz, niyetimiz sabah denize girmek. Ondan önce yürüyüş yapıp bizim koyu keşfetmeye çıkıyoruz. Yaklaşık 1 saatlik yürüyüş sırasında koy’da 2-3 taverna, plaj ve su sporları merkezi dışında pek bir şey olmadığını görüyoruz. Bu durumda akşam tekrar Parga merkeze gidilecek. Gün boyu plaj, deniz ve dinlenmeye ayırmaya karar veriyoruz. Sabah’dan başlayıp akşam üstüne kadar neredeyse günün tamamını deniz’de geçiriyoruz. Güzel bir dinlenme oluyor bize.
Akşam üstü yürüyerek yan koya gitmeye karar veriyoruz. Yürüyüş yaklaşık 20 dak. sürüyor, biraz tırmanmak gerekiyor, onun dışına manzara büyüleyici. Yine 1-2 dükkan dolaşıyoruz, çok sevdiğimiz tamamen el işi olan babylonia marka bilekliğini alıyoruz. Ve yine bir instagram takipçimiz Benan.ada tarafından önerilen Aegia restoranda şahane bir akşam yemeğine oturuyoruz. Gün çok güzel geçti. Uzun bir sohbet ve önümüzden akan tatilci kalabalığını izleyip çok lezzetli, taze yapılmış yemeklerimizi yiyor ve 2 şişe şarap içiyoruz. Hesap bu sefer 46 EUR geliyor. 1 salata, 2 ana yemek, 2 şişe şarap, 2 büyük şişe su… bize açıkçası makul geliyor, zira porsiyonlar çok büyük. Çok yemeyen biri porsiyon paylaşabilir.
Kamp yerine gelince sabah erken ayrılacağımız için hesabımızı ödemeye karar veriyoruz. 2 gece her şey için 50 EUR ödüyoruz. Buna çadır yeri, motosiklet parkı ve kişi başı ücreti dahil. Biz sevdik bu kamp işini. Keşke güzel ülkemizde daha çok iyi kamp alanı olsa diye hayıflanıyoruz.
12.08.2017 / Cumartesi – LEFKADA bir yıl sonra tekrar Iyonya
Bugün yolumuz kısa… Lefkada’ya gideceğiz. İyonya denizdeki en bilinen adalardan birine. Yaklaşık 120 km yol bizi bekliyor. Yolculuk çok rahat. Yolumuzda bir tane deniz altı tüneli var Aktio-Preveza Tüneli. Tünel toplam 1570 m uzunluğunda ve 2002 yılında hizmete açılmış. Geçiş ücreti motor için 0,70 EUR. Tüneli geçtikten çok kısa bir süre sonra Lefkada şehir merkezine giriyoruz. Epey bir tekne kalabalığı var. Oldukça büyük ve donanımlı bir yat limanı. Bir kalabalık’dan sıyrılıp önümüze çıkan bir fırına girip kahvelerimizi ve ufak atıştırmalıklar alıyoruz. Artık çok sıcak ve çok az bir yolumuz kaldığı için montlarımızı giymeden son 25 km’yi gidiyoruz.
Ada çok yeşil, çok yoğun bir yerleşim yok. Daha önce tespit ettiğimiz Desimi Beach Kamp’a gidiyoruz. Haftasonu olduğu için Kamp alanı çok kalabalık son bir yer buluyorlar çadırımız için. Bu sefer çok daha sistematik bir şekilde kuruyoruz çadırı. Yine de hava çok ama çok sıcak olduğu için Mehmet’de bende deli gibi terliyoruz. Desimi Beach’in plajı bizi çağırıyor ve biz kendimizi yine İyonya denizin serin sularına atıyoruz. Deniz burada da çabuk derinleşiyor, ılık, çok berrak bir deniz. Ama hava o kadar sıcak ki, öğlen yaklaşıyor ve bizde kavurucu güneşten uzaklaşıyoruz.
Geçirdiğimiz 2 rahatsız çadır gecesinden sonra kendimize bir mat almaya karar veriyoruz. Ancak Desimi Beach kamp alanında market veya kamp malzemesi satan bir yer yok. Ne yapabiliriz’i sorduğumuzda 2 km uzaklıktaki Nydri’ye gitmemiz öneriliyor. Nydri küçük bir yerleşim yeri, ancak çok fazla yabancı turist geliyor. Bir sürü ufak tefek hediyelik eşya dükkanı var. Bizde aslında adadaki tekne turların metini çok duyduğumuz için acaba yapalım mı yapmayalım diye düşünüyoruz. Tekneleri görünce bu fikirden hemen uzaklaşıyoruz. Tipik gezi tekneleri, kocaman, kalabalık olacağı belli.
Gelmişken buradan sonraki durağımız olan Kefalonya adasının feribot bilgilerini alalım diyoruz. Girdiğimiz ilk acenta bu konuda yetkili değil, ancak ondan daha farklı tekne turları hakkında bilgi alıyoruz. 2 tane rota var. Birinci çok turistik olan muhteşem plajlara gidilen klasik tur. Diğeri ise yakındaki adaları kapsayan biraz daha az talep gören, daha çok kültür noktaları içeren ada turu. Biz gidebiliyor olsaydık kesin ikinci tura giderdik. Ancak ertesi gün için çok fena bir fırtına uyarısı olduğu için feribot seferleri de iptal olacakmış.
Oradaki sempatik kız bize birde akşam yemeği için tipik bir taverna öneriyor. Hemen yolun karşısındaki esas feribot acentasına gidip bilgileri alıyoruz. Yüksek sezonda günde üç sefer var Nydri-Kefalonia arasında. Rezervasyon yapın diyor, biz gerek olmadığını düşünüp yapıyoruz. Sonuçta Pazartesi günü gideceğiz ve günde 3 sefer, üstelik motor olduğu için sorun olmaz diyoruz. Hemen ardından da alışverişleri halledip tavsiye edilen tavernada yemek yeyip kamp yerine dönüyoruz.
13.08.2017 / Pazar – Turkuaz’ın 50 tonu
Sabah çok erken uyanıyoruz. Biraz çadır sohbeti, biraz haber okuduktan sonra atıyoruz kendimizi denize. Deniz şahane. Kimse yok, deniz berrak ve serin, 1,5 saat yüzüyoruz ve denizin tadını çıkartıyoruz. Bugün niyetimiz ada turu yapmak. Şu çok met edilen plajları görmek istiyoruz. Plaj malzemelerini çantaya koyup başlıyoruz turumuza. Yolumuz adadaki ikinci önemli kamp alanın önünden geçiyor: Vassiliki Beach Camping. Bizimkinden daha işlek bir yerde ve daha merkezi. Gerçi biz daha sakin yerleri tercih ettiğimiz için Desimi Beach bizim için çok uygun. Yol bizi Lefkada’nın dağlık bölgelerinden geçiriyor. Ada o kadar yeşil ve kadar bozulmamış ki, şaşırıyoruz. Türkiye’de her yeri beton yığını olarak görmeye alışık olduğumuz için bu görüntü çok güzel geliyor. Her yer selvi ağaçları ile dolu.
Kekik kokuların içinden devam ediyoruz. Yol boyunca yöre üreticilerinin ürettiği bal ve zeytinyağ tezgahlarını görüyoruz. Özellikle Yunanistan plakalı araçları durup tadıp alıyor. Yola devam edip adanın batı kıyısına gelince daha önce hiç görmediğimiz, resimlerde bile soluk kalan bir manzara ile karşılaşıyoruz. Turkuvazın tüm tonlarını barındıran bir deniz. Bölge tamamen kireç taşına hakim olduğu için taşın keskin beyaz rengi denizin zemini de kapladığından böyle bir renk alıyor.
Önce Porto Katsiki plajına gidiyoruz… bugün gerçekten deniz olağanüstü coşmuş durumda. İnsan boyunda dalgalar, köpürüp sahile vuruyor. Sahilde bir kısım insan tam sahil hattında uzanmış, belli ki denize girmeye cesaret edemiyor. Deniz kudurmuş durumda. Sahil tertemiz, şezlong ve şemsiye var isteyene, biz çok kalmayacağımız için almıyoruz. İnsanlar sanırım korktukları için denize girmeyi pek cesaret edemiyor. Bizde önce biraz çekingen davranıyoruz, dalgalar çok fena, insan boyunda ve çok sert. Büyük bir keyif ile atlıyoruz dalgaların arasına. Daha keşfedilecek başka noktalar olduğu için çok vakit kaybetmeden devam ediyoruz yolumuza.
Batı sahilin en meşhur plajı Egremni plajı, ancak 2013 depreminde yol hasar gördüğü için araç ile ulaşılamıyor. Bizde yanında geçip devam ediyoruz. Tam daire çizip Lefkada’ya geliyoruz. Pazar olduğu için birçok yer kapalı. Burada biraz dinlenmek üzere geldiğimiz gün gördüğümüz Margarita isimli restoranı buluyoruz. Tekne bağlanma yerlerin başladığı noktada, haliyle işlek bir yer ama çok kalabalık değil. Önce birer kahve söylüyoruz, internet bağlantısı çok iyi, şarj olayı da mümkün. Akşam üstü bir saat, önümüzden gelip geçen yemekleri görünce burada erken bir akşam yemek yemeğe karar veriyoruz. Daha geniş bir masaya geçip bilgisayarı kurup bir taraftan çalışıp bir taraftan bir şeyler atıştırıp gün batımının keyfini çıkartıyoruz. Kamp alanına döndüğümüzde hava çoktan kararmış. Eşyalarımızın büyük bir kısmını toplayıp çadırımıza çekiliyoruz.
14.08.2017 / Pazartesi – Bekle beni KEFALONİA
Bugün niyetimiz Kefalonia’ya geçmek. Nydri’den 2 gün önce bilgi alıp acenta yerlerini belirlemiştik. 13:30 feribotu ile gidelim istiyoruz. Kamp alanından toparlanıp erken’den Nydri’ye gidip hem kahve içeriz, hem ufak bir tur atarız orada takılırız diye planlıyoruz. Varır varmaz feribot acentasına gidiyoruz. Kızcağız bilet satamayacağını, çünkü feribotun dolu göründüğünü söyleyip bizi 12:30 da açılacak iskeledeki satış kulübesine yönlendiriyor. Neresi olduğunu görmek için iskeleye gidelim diye plan yapıyoruz, ancak kulübenin önünde şimdiden kuyruk olmuş. Sabah 09:00 feribotunun bekleme listesinden arta kalan araçlar ve sahipleri. Biz tabii kuyrukta beklememizin daha doğru olacağını düşüp önce Mehmet’i sıraya yerleştiriyorum. Bir arka sokaktaki fırından kahve ve ufak atıştırmalıklar alıp geliyorum.
Daha 2,5 saat var kulübenin açılmasına, buna rağmen kuyruk uzuyor da uzuyor. Meğer o gün sabah Igoumentisa’dan gelen feribot geciktiği için 09.00 feribotuna rezervasyon olanlar bu sefere kalmış. Birde Pazar günü şiddetli fırtınadan dolayı iptal olan seferlerden arta kalanlar eklenince böyle bir yığılma olmuş. Kuyrukta beklemeye devam… saat 12:15 de nihayet biletçi geliyor. Kuyruktaki sıraya göre bekleme listesi hazırlıyor. Lakin sabah feribotundan listede zaten 15 tane otomobil var, biz motosiklet kuyruğunda 2 numaradayız. Bu feribot ile gitme ihtimalimiz yüksek. Otomobil sırası çok uzun, onların hepsini feribotun alması mümkün değil, başlıyor el altından sıra satın almalar ve rüşvet teklifleri. Bir kenardan onları izliyoruz. 13:30 feribotu ile Kefalonia’nin Fiscardo limanına geçiyoruz. Yolculuk yaklaşık 1 saat 30 dakika sürüyor.
Fiscardo Kefalonia’nin en kuzeydeki ufak yerleşim yeri. Bugüne kadar Yunanistan’da görmüş olduğumuz en sofistike ve bohem yerlerinden biri. Tablo gibi şık, samimi, temiz ve bakımlı mekanlar tertemiz kordona sıralanmış. Salaş bir mekan yok, yerlerde tek bir tane çöp yok. Elimizdeki elma çöpünü atacak yer arıyoruz – nafile… çöp tenekeleri koku yapmasın diye merkezin 250 m dışına yerleştirilmiş. Bir tur atıp gözümüze kestirdiğimiz bir pastaneye oturup kahve ve bir tane tatlı söylüyoruz. Adada 2 tane kamp alanı var, biri adanın batı kıyısında olan Sami kasabasında, diğerin adanın güneyindeki Argostini’ye yakın. Adanın daha güzel yerleşim alanları, plajları ve kuzeye daha yakın olduğu için Sami’de olan Karavomilos Camping’e gitmeye karar vermiştik. Fiscardo’dan ayrılıp sahil yolundan yaklaşık 45 dak’lık bir motor yolculuğu ile Sami’ye geliyoruz. Yol fena… Denize paralel, firkete gibi kıvrılan virajlar ve yolun solu metrelerce uçurum. Bende birde yükseklik korkusu var. :)) Buna karşılık gördüğümüz manzara nefes kesici.
Erken bir akşam saatinde kamp alanına varıyoruz. 2 yetişkin, bir ufak çadır ve motor için 25 EUR fiyat veriyorlar. Kamp alanı çok büyük, oldukça fazla Karavan var, çocuklu aileler çok. Ancak bizim bölümde daha çok bizim gibi ufak çadırlı çiftler ağırlıkta. Motor ile bize tahsis edilen alana giderken birden arkamızdan “aaa bir izmirli” diye biri sesleniyor. O gün Sezgi ile tanışıyoruz. Sezgi 2,5 senedir Atina’da yaşayıp, çalışan bir “Gezi parkı çocuğu”. Hemen ayak üstü sohbet edip tekrar görüşmek üzere çadır kurma işine koyuluyoruz. Git gide tecrübe kazanıyoruz, hem daha hızlı, hem daha düzgün kuruluyor artık çadırımız.
Kampın önündeki plajdan denize girip günün tozunu ve yorgunluğunu üstümüzden atıyoruz. Bu Kamp alanı çok daha profesyonel bir yer. Duş ve tuvaletleri tertemiz. Mutfak keza öyle. Kişiye özel buzdolabı kiralanıyor – ki bence çok önemli. Biz şu ana kadar hiç yemek yapmadık, ancak yapacak olsaydık kesin bizde kişiye özel dolap tercih ederdim. Yemekhane herkese açık, ocaklar, çokça sayıda lavabolar ve yemek masaları mevcut.
Sami’yi keşfe çıkıyoruz…çok ufak bir yer olduğu için keşif hızlı bitiyor. Sami’den Ithaca ve ana karadaki bazı noktalara giden feribotlar kalkıyor. Onun dışında herhangi bir özel yerleşim değil. O akşam Sami’nin esnaf lokantasında yemek yiyoruz. Birde bundan sonra Mehmet’in vazgeçilmesi olan Spathis isimli pastaneyi keşfediyoruz. Dondurma ile başlıyor bu keşif. Tamamen el yapımı ve çok özel tatları olan bir dondurma. Sabahları çeşit en bol ve taze hamur işi burada. Kahvenin de en lezzetlisi. Haliyle her zaman çok kalabalık. Dondurma alıp kamp alanına doğru dönüyoruz.
15.08.2017/Salı – bir başka güzel KEFALONIA
Bugün Yunanlıların en önemli bayramlarından biri olan “Meryemana günü” kutlanıyor. Yani Meryemana’nın öldüğü ve göye yükseldiği gün. Bizde o yüzden kuzeydeki yerleşim yerlerini bir sonraki güne bırakmaya karar verip bölgedeki 2 tane yer altı mağarasını ziyaret edeceğiz. Ondan önce sabah yürüyüşümüzü yapıp ardından da öğlene kadar kampın önündeki plajdan denize girmeyi planlıyoruz.
Öğlen saatlerinde ilk mağara olan Messinari’ye gidiyoruz. Bilet gişesinin önünde kuyrukta, acaba başka bir saatte mi gelsek diye düşünüyoruz. Tam o sırada hediyelik eşya satan mağazadaki kız bu kuyruğun daha hiçbir şey olduğunu söylüyor. Kişi başı 7 EUR giriş ücretini ödeyip kuyrukta bekliyoruz. Yerin altında doğal bir gölet, yer altında ama üstü açık. Yaklaşık 90 m yer altına inip orada bir kayıkçı bizi bekliyor, 8 kişilik gruplar halinde kayıklara binip gölü dolaşıyoruz. Aklıma mitolojideki yer altı kayıkçısı geliyor. 10 dakika kadar gölde kayık ile turlayıp turu bitiriyoruz. Oradan ikinci yeraltı mağarası olan D…. mağarasına gidiyoruz. Burası Damlataş’a benzeyen bir yer.
Gezimizi tamamlayıp motor ile adanın güneyindeki ikinci kamp yerine görmeye gitmeye karar veriyoruz. İyiki orada gitmemişiz, hem denizi çok kötü hem kamp alanı çok eski. Yakındaki ….. köyünde bir kahve içip Sami’ye geri dönemeye karar veriyoruz. 15 ağustos olduğu için birçok yer kapalı. Çok keyifli köy yollarından yol alıp erken bir akşamüstü saatinde Sami’ye varıyoruz. Ve yoldan devam edip Antisamos koyunda bir yüzme molası vermeye karar veriyoruz. Plaj çok kalabalık, tatilden dolayı birde canlı müzik var.. bizi rahatsız etmiyor, 1-2 saat kalıp kampa geri dönüyoruz.
Tekrar Sezgi ile karşılaşıyoruz. Bu akşam adanın ortalarındaki Vassi…. isimli yerleşim yerindeki 15 Ağustos kutlamalarına katılacağını ve bizim de gelmemizi teklif ediyor. Ancak biz hem daha çok motor kullanmak istemiyoruz, hem Yunan kutlamaları bize çok cazip gelmiyor. Turlarken gözümüze kestirdiğimiz bir taverna’ya oturup gün batımının keyfini çıkartıyoruz. Yemekten sonra Mehmet biraz daha yürümeyi öneriyor, niyeti Spathis’e uğramak olduğunu biraz geç fark ediyorum. Dondurmalar baştan çıkartıcı, özellikle “Chocolate Spathis” uğruna tekrar bu adaya gelinir. Ben özel bir beslenme programında olduğum için frene basıyorum, Mehmet Amarena ve Chocolate Spathis’e kendini teslim ediyor. Güzel bir günün ardından keyif ve huzur ile çadırımıza çekiliyoruz.
16.08.2017/Çarşamba – Bir kez daha mavi’nin tüm tonları MYRTHOS
Adanın kuzey bölgelerinde sıra.. Önce her yerde methi duyduğumuz “Myrthos Beach” e gidiyoruz. Hani şu ürperten sahil yolu vardı ya, tekrar oradan geçmek zorunda kalıyoruz. Mehmet çok sakin ve güvenli kullandığı, ben de çabuk alıştığım için yolda bir sıkıntı yaşamıyorum artık. Geliyoruz Myrthos Beach’e… Tıpkı Kefalonia’daki beyaz, turkuaz ve mavinin diğer tüm tonları gibi bir deniz. Bugün dalgalı ve hırçın, ama biz seviyoruz İyonya denizin bu halini. Atıyoruz kendimizi beyaz köpüklerin içine. İnsanlar çekingen, yüzen pek yok, hatta kıyıdan uzaklaşan bile az. Biz ise dalıyoruz, atlıyoruz, yüzüyoruz. Girip çıkıp, büyük bir keyif ile tüm öğleden öncesini burada geçiriyoruz. Tabii ne kadar yandığımızı akşam fark edeceğiz. Myrthos Beach’de hemen duşumuzu alıp üstümüzü değiştirip Assos köyüne doğru devam ediyoruz.
Assos herkesin mutlaka görün dediği yer. İlginç bir coğrafi yapısı var, köyün ucunda bir yarım adacık ve onun üstünde bir kale. Bu arada kale çok görülmeye değer değil. Ancak bu yarım ada incecik bir bağlantı ile ana karaya bağlı, öyle ki Assos’un her iki tarafı deniz. Keyifli bir yer olduğu doğru. Lakin Fiscardo’yu gördükten sonra bize her yerde övülen sofistike ve romantik görüntü Fiscardo’nun yanında sönük kalıyor. Köyün merkezindeki Nefeli Restoranda ufak bir öğle yemeği yiyoruz. Tekrar kamp alanına dönmeden yol üstündeki Agia Efimia plajında akşam suyu yapıyoruz. Bu akşam niyetimiz interneti iyi çeken bir yerde biraz yazı yazıp iş yapmak. Bunun için de gün batımına yakın bir saatte tekrar Spathis’e gidiyoruz. Bu sefer bir şişe Prosecco söyleyip tabii ki sohbete dalıp hiçbir iş yapmadan geri dönüyoruz. Dondurma almayı ihmal etmeden elbette.
17.08.2017/Perşembe – Gönlünü sallandır gün boyu MYRTHOS’da
Kefalonia adasını ve bizim kamp yerine çok sevdiğimiz için bir gece daha kalmak niyetindeyiz. Bugünü Sezgi ile birlikte geçirmeye karar veriyoruz. Önce tekrar Antisamos’a gidiyoruz, bugün çok daha tenha ve güzel. Deniz yağ gibi, yüzüyoruz bol bol. Ardından ise Mrythos Beach – yani tam anlamı ile bir plaj günü oluyor. Buranın da denizi bir gün öncesine göre çok sakin, ellerimiz buruş buruş olana kadar yüzüyoruz. Bize yetiyor deniz ve güneş, Mehmet ile olduk marsık gibi. Beni bilen bilir, yaz kış mutlaka yüksek güneş koruma ile çıkarım açık havaya. Ona rağmen hayatımda hiç yanmadığım kadar çok yanıyorum. Güzel de görünüyor. Kamp eşyalarımızın büyük çoğunluğunu toparlıyoruz, sabah 08.15 feribotu ile Ithaca’ya geçmek istediğimiz için çok fazla iş kalsın istemiyoruz. Hesabımızı da kapatıp tekrar Sami’ye yürüyoruz. Feribot biletlerini alıyoruz, 2 yetişkin + 1 motor için 13 EUR ödüyoruz. Hafif bir yemek, tabii ki Spathis’in dondurması ve kampa dönüş.
18.08.2017/Cuma – Hoşçakal Kefalonia – geliyorum Ithaka
Artık çok pratikleştik çadır toplamada. Hemen toparlanıp Sami’ye gidip bu sefer Spathis’de kahve içip, feribot ile Ithaca’ya geçiyoruz. Ithaca bizi çok heyecanlandırıyor. Tabii ki Odysseus’un adası olduğu için, ama esas olay bizim ilk kez “wild camping” yapacak olmamız. Ithaca’da kamp alanı yok, Sezgi ile öğleden sonra buluşacağız. Kendisi doğa’da organize olmayan bir alanda kamp yapacağını bizim de ona katılabileceğimizi söyledi.
Kefalonia feribotun yanaştığı iskele Vathi şehrin yaklaşık 5 km dışında. Şehre doğru yol alıyoruz ve Vathi’nin merkezinde yine Spathis’i buluyoruz. Tabii ki Mehmet çok mutlu oluyor. Hemen bir sabah kahvesi daha. Ben başlıyorum ufak bir tur atmaya. Hemen bir harita ediniyoruz ve günü nasıl planlayacağımıza bakıyoruz.
Adanın kuzeyine doğru gitmeye karar veriyoruz. Tam motora yürürken bir kez daha “aaaa bir izmir’li” diye bir sesleniş ile duruyoruz. Mahmut ile bu şekilde tanışıyoruz. Kendisi 33 m’lik bir motoryatın profesyonel kaptanı. Bu suları çok iyi biliyor, aynı zamanda Bodrumlu ve motosiklet kullanıcısı. Bunların hepsi bir araya gelince oturup bir kahve içmek şart oldu. Oturup onun vaktinin el verdiğince sohbet ediyoruz. Bodrum’dan, denizlerde geçen hayattan, motosikletten. Akşam kaldığı koyun sahilinin bize kamp alanı olarak öneriyor. Bizim de zaten listemizde olan yerler. Birde bu sabah gitmek istediğimiz Katima’yi. Vedalaşma vakti geldi. Atlıyoruz motosikletimize, açıyoruz haritayı önümüze ve gidiyoruz.
Yollar, manzaralar bu seyahatteki tüm yerler gibi çok özel ve nefes kesici. Stavros köyünden geçip Friskes’e geliyoruz. Yola devam edip denize girecek bir yer arıyoruz. Aya Nikolaos kilisenin olduğu sakin bir koy bulup oraya yerleşiyoruz. Deniz yine cam gibi, yüz yüz doyamıyoruz. O kadar sakin ki ortalık.. Kilisenin bahçesindeki hortum ile duşumuzu alıp Kioni’ye devam ediyoruz. Adaya gelen mutlaka burayı görmeli, çok küçük ama keyifli. Tekneler genelde bağlanmaya geliyor. Deniz tertemiz, çok hoş 2-3 tavernası var. Zaten Mahmut Kaptan’ın da bize önerdiği yer burası. Saat 16:30’de Sezgi ile buluşacağımız için yavaş yavaş yola çıkmaya karar veriyoruz. Haritada bulduğumuz ikinci bir yoldan Vathi’ye dönüyoruz. Bu yolda manzara olarak çok çarpıcı, seyretmeye doyamıyoruz.
Köyün meydanında Sezgi ile buluşuyoruz, yediği bir şey midesini bozmuş, kötü görünüyor. Benim yanımda bu tip hastalıklar için ilaç var. Önce biraz soluklanmasına izin verip ilacı veriyorum. Çok kısa bir süre sonra toparlanıyor. Haritadan kamp için olası yerleri tespit edip yola çıkıyoruz. Bende heyecan var, kafamda da bir sürü sorular: duş işini ne yapacağız, tuvalet ihtiyacı olursa, biri gelirse? Diğer yandan da acaba yıldızlar nasıl görünecek, denize sabah gün ışıdığında girer miyiz?
Gittiğimiz ilk iki yeri beğenmiyoruz. Üçünü bir koyda tam girişde “no camping” yazmasına rağmen burada kamp yapmaya karar veriyoruz. Çadır kurmayacağız, matlar ve uyku tulumları, en azından ilk gece için. Akşamı Vathi şehir merkezinde geçirmeye karar verdiğimizi için eşyaları koydaki çalıların arasına serpiştiriyoruz. Vathi’de benim gündüz tespit ettiğim bir esnaf lokantasına gitmek istiyorum. Hem ızgara hem tencere yemekleri var. Tüm ürünlere yerli, kendi çiftlikleri olduğunu da yazmış ve malzemeleri oradan kullandığını . Bu seyahatte ikinci aklımızda kalan lezzetteki yemeği burada yiyoruz. Akşam çok oyalanmadan koyuma gidiyoruz. Yerlere matları, üstüne uyku tulumları serip, koca bir yıldız örtüsünün altına giriyoruz. Ben mışıl mışıl uyuyorum, Mehmet diken üstünde tedirgin.. Hakikaten gece bizim koy boş kalmıyor. İçkili bir kız grubu, sabah uyandığımızda hemen 50 m yakınımızda uyku tulumlarını atmış üç delikanlı. Tabii sabah kalkınca denizde yüzerek duş almak paha biçilmez bir keyif.
19.08.2017/ C.tesi – Yıldızların altında bir başka güzel yaşıyorum seni Ithaka
Mehmet’in geçirmiş olduğu uykusuz bir gece ve tüm elektronik aletlerimizin şarjlarının bitmiş olması, ikinci gece için otel/pansiyon aramıza sebep oluyor. Mehmet Spathis’de kahve içerken bende hemen yanındaki seyahat acentası girip pansiyon soruyorum. Ruhu geçmiş genç personel bir bakayım diyor. Sonrada ruhsuzluğunu daha fazla ele vermemek için benim telefon ve e-mailimi alıp arayacağını söylüyor. Bense yolda geçerken meydana yakın bir oteli gözüme kestirmiştim. Oraya gidip oda olup olmadığını soruyorum. 2 tane odası var. Biri eco oda dediği, küçük, balkonsuz ve manzarasız, diğeri ise lebi-derya manzarası olan ön cephede bir oda. Fiyatları 60 ve 90 EUR. Eko tatil yapacağız dedik ya, o yüzden 60 EUR’luk odayı alıp eşyalarımızı getiriyoruz. Henüz oda hazır olmadığı için biraz şehirde dolanıyoruz. Saat 13:00 gibi odamız alıp biraz dinlenmeye karar veriyoruz. Zaten çok sıcak, denize de fazlasıyla doyduk son günlerde, hem beden hem ten dinlensin istiyoruz.
Akşam üstü saat 16:00 gibi tekrar atlıyoruz motosikletimize. Adanın kuzeyinde eksik kalan 1-2 yer vardı onları keşfe çıkacağız. Önce bir koy kestiriyoruz gözümüze Ag. Ionnias, dik bir yoldan neredeyse koyun dibine kadar iniyoruz. Kısa bir deniz molasından sonra Stavros köyüne geliyoruz. Odysseus’un heykelini, tarihi şehrin maketi ve yazılı bilgileri inceleyip “School of Homer” ve arkeoloji Müzesinin önünden geçiyoruz. Platrithias köyündeki çeşmeye geliyoruz. Bu çeşmeden su içenin, tekrar İthaca’ya geleceğiyle ilgili diye bir söylenti var. Herhalde su çok kaliteli olacak ki, şişeler ve damacanalar dolusu su dolduranlar ile karşılaşıyoruz. Bizim ufak şişeciğimize öncelik veriyorlar ve bizde bu sayede kana kana Ithaca’ya dönüş bileti olan sudan içiyoruz.
Gün batımında Vathi’nin üstünde kalan Perachori köyünde olmak istiyoruz ve dönüş yoluna geçiyoruz. Perachora köyü hemen Vathi’nin üstünde kalıyor, acayip dik yollar, ben neredeyse tepetaklak Motosikletten düşeceğim hissine kapılıyorum. Yollar çok dar, girdiğin yolda dönmek mümkün değil, mutlaka devam etmen lazım. Biraz manzara seyrettikten sonra tekrar Vathi’ye dönüyoruz. Akşam bir önceki tavernada yemek yiyeceğiz. Sezgi uğruyor yemekten sonra. Bize emanet ettiği tüm harici güç kaynaklarını şarj edilmiş olarak teslim ediyoruz. Birlikte bir kahve içiyoruz. Bir gün önce bize bu seyahatin onun için yeni bir kendini bulma, yeni bir başlangıç ve amaç olacağından bahsetmişti. Bizimle karşılaşmanın onun için bir büyük bir anlamı olduğundan da. Sezgi’ye verdiğimiz birkaç hayat öğüdünden sonra birbirimize sarılıp veda ediyoruz. Yolun açık olsun, güzellikler ile bezensin Sezgi’ciğim.
20.08.2017/Pazar – Gönlüm sende kaldı ITHAKA, heyecanla sana geliyorum ZAKYNTHOS
Sabah erken kalkıp gün doğumunda Ithaca ile vedalaşıyoruz. Bugün son durak olarak belirlediğimiz Zakynthos’a geçeceğiz. Ithaca’dan sadece Lefkada ve Kefalonia’ya direkt feribot seferi var. Zakynthos için önce Kefalonia’ya geçiyoruz. Bu mevsimde günde 2 sefer var, sabah 09.00 ve akşam 16:00. Yine 13 EUR ödüyoruz. Feribot Sami’ye varıyor, ancak Zakynthos feribotu yaklaşık 1 saat uzaklıktaki Pessada’dan kalkıyor. Artık alışık olduğumuz üzere feribot tabii ki yaklaşık yarım saat geç kalkıyor. Biraz son dakika yetişecek gibiyiz Pessada’ya – artık yapacak bir şey yok.
Bugün Kefalonia haritasını güzelce bavulumuza yerleştirdiğimiz için maps.me ile yolu bulmaya çalışıyoruz. Adada çok az trafik levhası var, büyük bölümü rumca yazıldığı için anla anlayabilirsen. Maps me bize alakasız bir yere,Milli parkın ortasına çıkartıyor. Eminim oradan da yol vardır, ama vakit bu kadar darken o yola girmek çok riskli. Zaten zirveye geldiğimizde milli park yolun yangın tehlikesinden dolayı kapalı olduğunu görüyoruz. Hemen U dönüşü yapıp tekrar ana yola çıkıyoruz. Artık daha güvenli bir kaynak olan google maps’i açıp feribotun yanaşmasına 5 dakika kala iskeleye varıyoruz. Bilet için motosiklet dahil 29,50 EUR ödüyoruz.
Kefalonia’dan itibaren her feribotta ve her koyda karşımıza çıkan 2 tane italyan Harleyci var. 2 genç çift, delikanlılar pek havalı, kızlar manken kıvamında. Artık belki onuncu karşılaşmamız olduğu için birbirimize bakıp gülüşüyoruz. Feribotta üç motoru yan yana park edip yolcular için ayrılan bölüme geçiyoruz. Bir tane Harley çok artistik bir şekilde boyanmış… ben çok beğeniyorum, emek verilmiş, zevkli bir renklendirme. Zakynthos’a geçiş yaklaşık 2 saat sürüyor. Adanın kuzeyinde yer alan Ag. Nikolaos’a yanaşıyoruz. Yaklaşırken meşhur Blue Caves’lerin önünden geçiyoruz. Bu adada niyetimiz güzel bir tekne turu yapmak. İskele yine şehrin dışında olduğu için Ag. Nikolaos’dan çok fazla bir şey görmüyoruz. Google maps’e gideceğimiz kamp alanın ismini giriyoruz ve çok garip yollardan geçecek 40 dakikalık bir yolculuğa başlıyoruz.
Adalara girerken ilk intiba çok önemli, onu fark ettim. Görüntü ne kadar seni içine alıyorsa o kadar keyif alıyorsun adadan. Ne yazık ki Zakynthos bizi içine alamadı. İlk dikkatimi çeken adanın pisliği. Bu seyahatte bizi en çok şaşırtan Iyonya adaların temizliği olmuştu. Bizim daha önce gördüğümüz Dodokanese ve Kyklades adalarından sonra çok temiz adalar. Zakynthos’da herhalde çöpçüler grevde dedik. Dolup taşmış olan çöpler, kokular, yol boyunca yolun kenarına atılmış pet şişeler. Birde yolda gördüğümüz içimizi sızlatan orman yangının arda kalan kömürleşmiş ağaç kavukları. Bir hafta önce aynı gün dokuz ayrı yerde yangın çıkmış. Görüntü korkunç, soğuk ocağın ıslak kömür kokusu geliyor burnumuza. Hava da bir garip, kapalı gibi, bulutlu.
Paradise Camping’e vardığımızda Pazar günü öğleden sonra olduğu için denize gelenler ile biraz kalabalık bir trafik var. Kamp alanı bizim çok hoşumuza gidiyor, gölgesi bol, dağınık değil ve oldukça tenha. Günlük 15 EUR’ya anlaşıyoruz. Çok lüks değil, çok da temiz değil, ama sahibi çok ilgili, hemen masa ve sandalye ayarlıyor, elektrik için priz veriyor. Bu sefer çadırı hem çok hızlı hem acayip sağlam ve gergin kuruyoruz. Kamp alanın hemen önünde sahil var. Bugün niyetimiz deniz ve Zakynthos şehir içi yapmak. Deniz bizde hayal kırıklığı yaratıyor: kum, sığ, tek dalga olmayan, çok sıcak. Çok berrak ve temiz olmasına rağmen biz İyonya adalarından başka bir denize alıştık. Vahşi, derin, taşlık…
Zakynthos’a gitmek için tekrar navigasyonu kuruyoruz. Şehir yakın, yaklaşık 15 dak’lık bir sürüş mesafesinde. Şehir de ne yazık ki bende kocaman bir hayal kırıklığı. Bu kadar mı pis olur bir şehir? Bir kordonu var, hepsi üçünü sınıf lokantalar ve müşteri çekmeye çalışan gel-gelciler ile dolu. Hediyelik eşya satanlar keza öyle, hepsi çin malı. Bugün Pazar ondan öyledir deyip, gözümüze kestirdiğimiz bir lokanta’da yemek yemeğe giriyoruz. Mekan orijinal, ancak yemekler vasat ötesi. Yemek yeyip kampa geri dönüyoruz.
21.08.2017/Pazartesi – SHIPWRECK bile seni sevmeye yetmiyor ZAKYNTHOS
Mehmet bugün uzun uyuyor, bende birikmiş yazılarımı derliyorum. Sabah Zakynthos’a bir şans daha vermeye karar veriyoruz. Saat 10:00 gibi kamp’dan ayrılıp dün gözümüze kestirdiğimiz bir kafeye gidiyoruz. Kafe çok iyi, hemen yanındaki fırından ufak 1-2 atıştırmalık alıp birde kahve söylüyoruz. Cafe’deki çalışan bizim için ufak bir atıştırmalık daha hazırlıyor.. bugüne kadar Yunanistan’da yediğim en iyi lezzet diyebilirim. Orada biraz vakit geçirip Zakynthos’un içinde bir tur daha atıyoruz. Kalbimizi kazanamıyor ne yazık ki.
Bu akşam kamp alanında yemek yesek mi diye düşünürken yolda büyük bir market görüyoruz. Oradan hazır pişmiş piliç, söğüş olabilecek domates ve ekmek alıyoruz. Akşam tavuk-salata-şarap var.
Malzemeleri kamp alanındaki buzdolabına bırakıp tekrar motosiklete atlayıp buranın en meşhur turistik noktası olan Shipwreck Bay/Navagio koyuna gitmeye karar veriyoruz. Yolda Xingi Beach’e uğruyoruz. Bu plaj kükürt kaynakları ile meşhur, plaj kalabalık olduğu için biz bir yan koya geçiyoruz. Geçiş biraz zor, o yüzden koy bomboş. Kayaların üstünde bir yer seçip bol bol denize giriyoruz. Artık hedef Shipwreck Bay.
Burası adını 1980 yılında karaya oturan ticari bir gemiden almış. Gemide karada yavaş yavaş çürüyor şu an Zakynthos’daki ben büyük turistik atraksiyon. Plajın kendisine sadece denizden ulaşım var. Bizde aslında tekne turu ile gitmek istiyoruz, ondan önce karadan bakalım istedik. Plaj ve onun önündeki deniz fena kalabalık. Hatta bizim karadan gidilen ve bir platform olan yerde aynı şekilde kalabalık. Bizim vaktimiz olduğu için yavaş yavaş yürüyüp tenha anlarını yakalayıp manzaranın keyfine varıyoruz. Tekne ile gidip gitmeme konusunda çok emin değiliz. Tekne turları çok dolu, misafir profili çok kötü. Saygısız, kaba saba insanlar – çoğu balkan ülkelerinden. Akşam üstü Alykes plajında Jungle Bar’da bir kahve keyfi yapıp kampa öyle geçiyoruz. Saat 20:00 olmuş bile. Duşumuz alıp yemeğimizi hazırlayıp, şarap keyfi yapıp sohbet ediyoruz.
22.08.2017 / Salı – Çok denedim ama olmuyor, kalbimi alamadın ZAKINTHOS
Zakynthos’u sevemedim ne yazık ki…ne yapsam ne etsem sevemedim. Halbuki büyük umutlar ile gelmiştim buraya. Sabah kalkıp zorlaya zorlaya bir rota çıkartıyoruz. Ancak tura başlamadan önce tekrar aynı kafeye gitmeye karar veriyoruz. Bu sefer daha samimi, daha sıcak karşılanıyoruz. Dünkü gibi çok kalabalık, meğerse dün bize ikramları hazırlayan kişi mekanın sahibiymiş. Büyük bir coşku ile karşılıyor bizi. Yunanca dışında bir yabancı dil bilmediği için el/kol hareketi ile bizi burada tekrar görmenin mutluluğunu ifade ediyor. Yine 2-3 atıştırmalık, yine 2 kahve.
Bu arada dükkan sahibin kızı geliyor, herhalde 9 – 10 yaşlarında, büyük bir motosiklet tutkunuymuş. Bize fırından iki dilim kek kapıp getiriyor, ikram olarak. Kekin içinde adaya haz kara üzümleri var. Üzümler ufacık taneli, sergiler halinde kurutuluyor ve kekin içine konulmuş. O kadar lezzetli ki..bir yerden bulup almaya karar veriyorum. Her zamanki gibi etrafa bakarken üzümlerin bu dükkanda satıldığını görüyorum. Kilosu 3,5 EUR – çok ucuz geliyor bana. Yanlış mı anladım diye tekrar soruyorum, yanlış anlamamışım. Hemen yarım kilo paketletiyorum. Mekan o kadar huzurlu ki, birer kahve daha söylüyoruz. Bu arada tekrar dün hazırladığı ekmek üstü peynir domates sandviçlerini getiriyor bize. Onları da mideye indirip ailecek fotoğraf çekilip ertesi gün görüşmek üzere vedalaşıp yola çıkıyoruz.
Bugün niyetimiz adanın güney bölgesini keşfetmek. Önce Gerkales plajına gidiyoruz. Caretta Caretta kaplumbağaların yumurtlama alanı olan bir yer. Haliyele çok ince kum, şu an yumurtlama dönemi olduğu için belli yerler halka kapalı. Kendimizi sahilin en taşlık yerine atıyoruz tenha olsun diye. Deniz güzel, ince kum, çok sığ, epey bir yürümek gerekiyor düzgün yüzmek için. Girip çıkıp serinliyoruz. Oradan niyetimiz Lagandas’a ve bir ip köprü ile bağlanan Cameo adasına gitmek. Gidiyoruz ve çok pişman oluyoruz. Bu kadar ucuz turistlerin bir arada olduğu bir yer görmek herhalde çok zor olsa gerek. Belki zamanındaki Bodrum Gümbet rakip olabilir. Gelen turistlere sanki demişlerki ATV kiralamayana kız yok… hepsinin altında bir ATV… Korkunç bir manzara. Sanırım bu adaya yaz aylarında gelmemek lazım.
Bu manzara karşısında biz Cameo adasından vazgeçiyoruz. Ayrıca Zakynthos tatilini bir gün erken bitirip Atina’nin Pire limanından Sakız’a geçmeye karar veriyoruz.
23.08.2017/Çarşamba – bazen elveda demek lazım, sen seni sevenler ile kal ZAKYNTHOS
Çadır toplama konusunda artık çok pratikleştik. Akşamdan zaten lazım olmayacak eşyaları kaldırdığımız için, sabah sadece çadırı toplamak ve yolda giyeceğimiz kiyafetleri giymek kalıyor. Saat 07.45 gibi ayrılıyoruz kamp alanından. Direkt iskeleye gidip önce feribot biletimiz alıyoruz. (2 yetişkin ve 1 motosiklet için 30,60 EUR ödüyoruz) Yaz aylarında günde 7 sefer var Zakynthos’dan Kyllimniye. Biz 10.30 feribotu için bilet alıyoruz. Tekrar son kez Aristonidi’ye gideceğiz. Bu sefer karnımız aç. Tatilin son gününde bugüne kadar göstermiş olduğum tüm disiplinleri bir kenara atmaya karar veriyorum. Mekan sahibi Tilimos bize kendi elleri ile hazırladığı sandviç’den ikram ediyor. Yanına iki küçük peynirli poğaca söylüyoruz. Tatlı olarak da meşhur bogatzadan. Meğer onun en iyisi Sakız da yapılırmış diye anlatıyor Tilimos bize. Bogatza içi koyu kıvamlı bir muhallebi ile doldurulmuş baklava yufkasından yapılmış bir börek.
Kahvelerimizi de söyleyip saat 9’a kadar orada takılıyoruz. Dükkan çok kalabalıklaştığı için bizde gereksiz yer işgal etmemeye karar verip ayrılıyoruz. Bize yolluk hazırlıyorlar sarılıp öpüşüp vedalaşıyoruz.
İskelede feribotu beklerken dün hiçbir gezi teknesinin aşırı fırtınadan dolayı Shipwreck turuna gidemediğini öğreniyoruz. Zaten gitmeyecektik, ama en azından içimizde kalmıyor. Feribot yolculuğu 1 saat 15 dakika sürüyor. Feribot çok yeni, tertemiz ve üstelik yol boyunca çok iyi çeken ücretsiz internet servisi de var.
Kyllimni’ye öğlene doğru varıyoruz. Tipik bir liman kasabası. Hemen oradan otoyola bağlanıp kısmen inşaatı devam eden ve bizi çok hızlı bir şekilde Patras’a getiriyor. Patras’dan çıkışında önümüze gelen ilk mola yerinde soluklanmak üzere giriyoruz. Biraz hareket iyi geliyor. Atina’ya girmemeye karar verdiğimiz için aslında daha çok vaktimiz var. Yıllardır görmek istediğim ve birkaç kez önünden geçmemize rağmen vakitsizlikten dolayı göremediğim Korinth Kanalına uğrayacağız. Kısmetimize tam köprüye vardığımız sırada kanalın bir ucundan bir tekne giriyor. Tekne de ne tekne… jakuzisi, yüzme havuzu olan bir motoryat. Süzüle süzüle geçişini izliyoruz.
Oradan yola devam edip hemen Pire limanına giriyoruz. Akşam feribot için bilet almadık, yer de ayırtmadık, önce onu halledelim istiyoruz. Merkez ofise gidip akşam 21.00 de kalkacak olan feribot için biletlerimizi alıyoruz. 105,50 EUR ödediğimiz rakam. Daha yaklaşık 4 saat vaktimiz var feribot’un kalkmasına – net 3 saat… Atina’ya girmek istemiyoruz, çok da uzaklaşmak istemiyoruz, motosikletimiz eşya dolu o yüzden bir yere bırakıp da gidemeyeceğiz.. Bir tur atalım derken turizm ofisi görüyorum. Çalışan kız ofisi kapatmış olmasına rağmen beni görüp açıyor hemen kapıyı. Bize hemen yakındaki bir bölge öneriyor, tavernalar ile meşhur olan.
Son bir keyif yemeği yapalım diyoruz ve gözümüze kestirdiğimiz ilk meyhaneye giriyoruz. Sanırım en güzelini buluyoruz. En kalabalık ve sadece yerli misafirlerin olduğu mekan olduğu kesin. Herkes masasını donatmış, herkes Ouzo’sunu da açmış. E biz bu durumda boş durmayacağız, dimi ama. Yine de disiplini elden bırakmayıp sadece bir ufak Ouzo içip, makul ölçüde yemek söylüyoruz. Saatler 18:30, yavaş yavaş toparlanıp gidelim diyoruz, iyi ki de öyle yapmışız. Feribot kalabalık, önce hemen araç garajın üstündeki kata çıkıyoruz, zor yer buluyoruz, yerde çok kötü. Ben bir tur atıp bir üst katın neredeyse tamamen boş olduğunu fark ediyorum. Hemen yerlerimizi değiştirip komple bir bölümün bize ait olacağı şekilde güzel bir yer tespit edip yerleşiyoruz..
Sabaha karşı Çeşme’nin hemen karşısındaki Sakız adasına geliyoruz. Artık bir taş atışı uzaklığında evimiz.
Bu turumuz 24.08. akşam saatlerinde sona eriyor 17 tam gün, bunun çoğu çadırda ve 2 teker üstünde… Birbirini çok iyi tanıyan ve seven bir çift için bile bir sınav… Biz bu sınavı geçtiğimize kanaat getiriyoruz.