Kars: “Beyaz Masallar Diyarında”
Son iki senedir kış aylarında vazgeçilmez kaçış noktalarımızdan biri haline gelen Kars’ı Şubat 2017’de tekrar ziyarete geldik. Bu sefer hem kayak keyfini çıkartalım hem daha önce vakitsizlikten yapamadığımız Çıldır gölü aktivitesini yapalım diyoruz.
Bir kış masalını andıran mistik ve büyüleyici atmosferi
2016 yılında UNESCO Dünya Kültür Miras Listesini giren Ani Örenyeri
Sarıkamış Allahu Ekber dağların endemik Sarıçam ormanları ve şehitlikleri
Çıldır gölün donmuş yüzeyindeki kızak deneyimi
Kars’ın zengin ve lezzetli yemek çeşitliliği. Doğası bozulmamış, sağlıklı ve temiz gıda ürünleri
Konaklama olarak çok uzun yıllar turist gruplarımıza hizmet veren Simer Oteli’ni seçiyoruz. Otel artık yaşlanmış ve yorgun. Küçük gruplar veya münferit gelenler için çok daha şık ve yeni konaklama alternatifleri var. Lakin kadim dostluğumuz adına burada kalmaya karar veriyoruz.
13 Şubat 2017
Saat 14.45’te Kars havalimanına varıyoruz; alan küçük, bagajlar hemen geliyor. Alanın dışında bekleyen taksilerden birine atlayıp yaklaşık 10 dakika süren bir yolculuğun ardından otele ulaşıyoruz. Hızlı bir yerleşme ve bir kat daha sıkı giyindikten sonra çıkıyoruz tekrar otelden. Hemen otelin solundan başlıyoruz Namık Kemal evine doğru yürümeye. Soğuk kesiyor, tahmini -18°C, hissedilen -30°C. Biz alışık da değiliz. Evlerden uzun buz saçakları sarkmış. Mahallenin kadınları bulmuş bir yerden merdiven, onları kırıp düşürmeye çalışıyor, nasıl da eğleniyorlar bunu yaparken, biz de onları izlerken.
Birkaç adım ilerledikten sonra başka bir Karslı arkadaşa rastlıyoruz… Burada olay farklı: Kedinin teki çıkmış telefon direğine, beş saattir miyavlıyor ve inemiyor. Hava buz, eğer inemezse orada donacak. Bizden yardım istiyor usta… Hemen Kars itfaiyesi aranıyor ve itfaiye ekipleri geliyor kediciği kurtarmaya. Biz de yolumuza koyuluyoruz. Taşköprü geçilecek, 12 Havari Kilisesi gezilecek ve o yol üstündeki tüm önemli ziyaret noktalarını görelim istiyoruz. Ancak acıktığımız için gezilecek yerleri pas geçip direkt şehir merkezindeki bir lokantaya uğrayıp hızlı bir şekilde karnımızı doyuruyoruz. Daha sonra şansımıza Kars’ın en iyi dönercisine girdiğimizi öğreniyoruz. Gerçekten çok iyi bir döner yiyoruz, bildiğimiz dönerden daha kalın kesilmiş; ancak et genelde bu bölgede çok lezzetli olduğu için tadına doyamıyoruz. (Tadım Döner Salonu: Kazım Karabekir Cad. No 18) Buraya kadar gelmişken Büyük Zavotlara da uğramadan olmaz, zira tam karşısında. Hemen ayak üstü sohbet ediyoruz, dükkan her zamanki gibi tıklım tıklım ve tekrar otele dönüp biraz ısınıyoruz.
Akşam vakti kısa bir yürüyüş mesafesinde olan Hanımeli Restoran’ına gidiyoruz. Hanımeli bizim uğramadan dönmediğimiz, çok sevdiğimiz mekanlardan biri. Klasik Kars mutfağı yemeklerinden evelik aşı, hengel ve piti siparişlerini veriyoruz, mutfakta Karslı hanımlar tüm hünerlerini döktürüyor. Restorandın sahibesi Dilek Hanım’ın eşi Çetin Bey akşamımızı kısa bir müzik dinletisi ile keyiflendiriyor. Bu akşam akordeon var, geçen sefer tar dinledik Hanımeli’nde. Yemeğin finalini restorana has bir tatlı ile noktalıyoruz, adı yok, ‘Hanımeli tatlısı’ diye isteniyor. Biz çok sevdik. Yorgunluk çöküyor üstümüze ve erken sayılacak bir saatte otele dönüyoruz. (Hanımeli Restoran: Faikbey Cad. No. 16)
14 Şubat 2017
Günümüzü çevre gezilerine ayırdık. Sabah erkenden kiraladığımız arabaya atlayıp Çıldır Gölü’ne doğru yol alıyoruz. Yolda Doğruyol mevkiinde eski bir mezarlık çıkıyor karşımıza. Mezar taşları bölgenin bazalt taşlarından oyulmuş, daha sonra da özenle boyanmış. Gördüğümüz en güzel ve etkileyici mezarlıklardan. Zaten tüm yol bir kış masalı gibi. Bembeyaz tepeler, güneş kristal karın üstünde binlerce pırlanta yaratıyor. Tilkiler, devasa çoban köpekleri ve şansımıza iki tane de kartal görüyoruz. Kartallar karlı bir tepenin üstüne konumlanmış, av peşinde.
Toplam 1 saat 45 dakikalık bir araba yolculuğundan sonra Çıldır Gölü’nün kuzey kıyısındaki Atalay’ın yerine varıyoruz. Bölgenin tek işletmesi, haliyle gidilecek gününü iyi ayarlamak lazım. Biz biraz erken davrandık, geldiğimizde daha yeni soba yanıyor, çay henüz demlenmemiş. Gölün üstünde dolaşıyoruz ve nefes kesen kış manzarasını izliyoruz. Çıldır Gölü Van Gölü’nden sonra Doğu Anadolu Bölgesi’nin en büyük gölü; tamamen donan Türkiye’nin tek gölü. Göl çok derin değil, en derin yeri 42 metre. Gölde geleneksel yöntemlerle aynalı sazan avı yapılıyor. Atalay’ın yerinde yavaş yavaş hareketlenme başlıyor. İki tane atlı kızaklı fayton geliyor, buranın en büyük olayı donmuş gölün üstünde kızaklı fayton ile gezmek. Biz de yapacağız elbette. Ama önce Atalay’ın sobasının başında demlenen çayın keyfine varıyoruz. (Atalay’ın yeri Çıldır Gölü: +90 535 211 0348)
Gelen grup kalabalığı dağıldıktan sonra bir faytonun yanına gidiyoruz hemen. Faytoncumuz Tuncay, bize çok keyifli bir tur yaptırıyor. Fayton başına 50 TL ödüyoruz. Bu arada fayton 2 kişilik artı sürücü yanı. Kızaklı fayton son senelerde çok popüler oldu. Aslında asırlardan beri bölgenin ulaşım aracı, şimdilerde biz turistlere sundukları havalı süslü faytonlar değil, çok daha basit ahşap kızaklı faytonlar. Faytoncular atlarına iyi bakıyor, dinlendiriyor, üstünü örtüyor ve güzel besliyorlar. Bizim için atlı faytonlar nerede olursa olsun mesafeli yaklaştığımız bir olay. Burada halkın geçim kaynağı olduğu için ve at bakımı içimize sindiği için biniyoruz.
Fayton sefasından sonra yine Atalay’ın yerinde öğle yemeğine oturuyoruz. Zaten tek bir fix menü var: Sazan balığı, salata, turşu, peynir, yoğurtlu bir meze. Biz sadece balık, salata ve helva söylüyoruz ve 3 kişi toplam (içkisiz) 95 TL hesap ödüyoruz. Restoran salaş ötesi, basit ve bakımsız. Yemekler ise çok lezzetli ki biz Alaçatılı olarak hem tatlı su balığına hem kızarmış olmasına oldukça temkinli yaklaşıyoruz. Belki de ortam yediriyor.
Yemekten sonra kendimizi tekrar buzun üstüne atıyoruz. Bu sefer Çıldır balıkçıları bize nasıl balık tutuklarını gösterecek. Buza 15 metre ara ile 2 tane delik açılıyor. Daha önce buzun altına döşenmiş bir ağ başka bir kılavuz ip yardımı ile buzun üstüne çekiliyor. Her 2-3 günde bir gelip ağı çekiyorlar. Kısmetlerine ne çıkarsa. Bazen hiçbir şey çıkmıyor, çoğu zaman ise sazan. Bu arada 2 günde bile buz kalın bir tabaka oluşturuyor, kazma ve kas gücü ile ancak kırılıyor. Bize yapılan gösteri tamamen bir demodan ibaretti, yani ağımız boş çıktı. Zaten ağa ağ demeye bin şahit lazım, ağa ben düşsem beni bile yakalayamaz o kadar delik deşik bir durumda. Amaç bize Çıldır balıkçılığını göstermek. Gerçek balıkçılığı görmek isteyenler sabah 08.00’de Doğruyol veya Akçakale’deki balıkçılara katılabilir.
Bu arada yaz aylarında Haziran’dan Eylül’e kadar bölgede çıkan Çıldır Kereviti çok özel bir kabuklu. O kadar lezzetliymiş ki, direkt yurtdışına ihraç ediliyor Trabzon üzerinden. Bölge balıkçının esas geçim kaynağı bu kerevit.
Atalay’ın yerinden vedalaşıyoruz. Biraz daha kuzeye gidip uzaktan Şeytan Kalesi’ni görüyoruz. Kış aylarında gidilemiyor, bahar veya yaz aylarında gelenler mutlaka ziyaret etmeli. Ardından tekrar Kars’a doğru yol alıyoruz. Amacımız biraz şehir içindeki tarihi binaları fotoğraflayıp, gezmek. Akşam otelde yemek yiyeceğiz. Malum bugün 14 Şubat Sevgililer Günü, şehirdeki tüm restoranlar güne özel müzikli akşamlar düzenlemiş, bize göre değil.
Tahminlerimizden çok erken Kars’a giriyoruz ve günü değerlendirip Ani ören yerini gezmeye karar veriyoruz. Ani başlı başına bir bölüm. Bizim doğuda en sevdiğimiz ören yerlerinden biri. Çok geniş bir alana yayılmış, topografik olarak önemli bir bölgede, kalıntıları da çok etkileyici. ‘1001 Kilise Şehri’ diye de bilinen Ani, en parlak dönemini 10. yüzyılda yaşıyor. O dönem Ermeni Krallığı’nın başkenti ilan ediliyor, şehrin nüfusu 100.000’i buluyor. Ani’nin içinden tarihi İpekyolu da geçtiği için çok önemli bir ticari merkez aynı zamanda. Ani’nin dibindeki vadiden akan Arpaçayı, Türkiye ve Ermenistan arasında doğal bir sınır aynı zamanda. Bizi en çok etkileyen ise okuldan sonra girişte annesinin ördüğü patiklerini satmak için turist kollayan İsmail oldu. Nefis patikler, el emeği, göz nuru. Seveceğini ve değerini bileceğini bildiğim iki dostuma hemen iki çift alıyorum.
15 Şubat 2017
Günümüzü kayak yapmaya ayırdık. Yine sabah erkenden arabaya atlayıp Sarıkamış’a gidiyoruz. Yol boyunca nefes kesen manzaraların eşliğinde yaklaşık 45 dakikalık araba yolculuğundan sonra Sarıkamış’a varıyoruz. Piste en yakın Çamkar Oteli’nin önüne aracı park edip, otelin kayak odasından kayaklarımızı kiralıyoruz. Günlük lift kartımızı da aldıktan sonra kendimizi hemen telesiyeje atıyoruz. Sarıkamış’a üçüncü gelişimiz, bu sene bazı değişiklikler var. 2016’da açık olmayan iki adet pist açılmış, ancak biz direkt favori yerimiz olan Karanlıkdere pistlerine gidiyoruz. Hava soğuk, ama güneşli, rüzgarsız. Sarıkamış’a hiç gelmemiş olanlar bilmez, ama Sarıkamış bize göre dünyanın sayılı kayak merkezlerinden biri; kristal kar güneş ile birleşince pırlantadan yapılmış bir halının üstünde kayıyor gibi hissediyorsunuz. Kalem gibi Sarıçam ormanın arasında karlar içinde kaymak, güneşin harelerini yakalamak paha biçilemez bir zevk.
Büyük bir keyif ile sabahtan itibaren lift kapanış saatine (16.00) kadar kayıyoruz. Günlük kart ücreti hafta içi 30 TL, hafta sonu 45 TL, günlük kayak takımı kirası 30 TL (kıyafet hariç). Orta Cafe geniş bir yemek menüsüne sahip, biz yemedik o yüzden herhangi bir değerlendirme yapamayız. Karanlıkdere Cafe’de çok sınırlı yemek var, ama her daim demli çay hazır.
Akşam saat 17.30 gibi tekrar Kars’taki otele varıyoruz. Kısa bir dinlenmeden sonra bu akşam bölgenin spesiyali olan cağ kebabı yemeğe karar veriyoruz. En iyisi olana gidiyoruz, ama bizim damak tadımıza çok uymadığını tespit ediyoruz, zira biraz ağır geliyor. Belki de sonuna kaldığımız için öyle denk geliyor. Yine de adam başına beş şiş yiyoruz J (Kosor Cağ Kebabı: Resul Yıldız Cad No:8)
16 Şubat 2017
Bugün ikinci kayak günümüz. Sabah arabaya binince bir gün önce unuttuğumuz 1,5 litrelik su şişesinin tamamen buza dönüştüğümü görüp hafif bir şok yaşıyoruz. Geceleri – 25 – 30°C, çok olağan bir durum. Mazot ile çalışan araç sahipleri geceleri 2-3 kez kalkıp araçları ile bir tur atıyorlarmış. Aksi takdirde mazot donuyor ve araç çalışmıyormuş. Sarıkamış pistlerini bugün de eskitiyoruz.
Akşam otele hiç uğramadan yemeğe gitmeye karar veriyoruz. Gündüz yemek yemediğimiz için makul bir açlık seviyesiyle Kars’a geliyoruz. Bugün Kamer Restoran’ı deneyeceğiz. Yıllar önce, daha Kamer Vakfı’nın yeri olduğu zamanlarda çok gelmiştik. Özellikle turist gruplarımız büyük bir keyif ile burada kadınların elinden nefis yemekler yiyordu. Ne yazık ki çeşitli sebeplerden ötürü vakıf olarak devam edemediler. Son 2 senedir Salih Bey işletiyor, şu anki adı Al–Dante/Kamer Restoran. Fuat Usta ve ekibi mutfakta harikalar yaratıyor. Sırf çorbaları için bile gidilir…
Biz o gün çorbaların ardından giriş yemeği olarak priyoşki böreğini denedik ve çok sevdik. Ana yemeklerden ise daha Türk mutfağını çağrıştıran bonfilelerden yedik, hepsi çok güzeldi. Bomba ise sonunda geldi: Fuat usta’nın Çukulata sufle dediği, ama onun ötesinde olan bir tatlı, mutlaka denenmeli. Bize göre iki eksik var. Alkol yok, sebebi ise belediye o sokağa içki ruhsatı vermiyormuş – çok yazık, çünkü en işlek, en merkezi sokak. İkinci eksik ise bize göre menüdeki yöresel yemeklerin azlığı. Gerçi önceden sipariş verildiği takdirde hazırlanıyorlar, ama tabii bunu da bilmek lazım. (Al Dante/Kamer: Halitpaşa Cd. No:48)
17 Şubat 2017
Sarıkamış için ayırdığımız son gün. Hava bugün de bize bonkör davranıyor. Güneş tüm parlaklığı ile günümüzü aydınlatıyor. Böyle bir doğada olduğumuz için nasıl mutluyuz tarif edilemez. Allahuekber Dağları tüm heybeti ile karşımızda, Sarıçamlar kalem gibi, doğa sessiz ve huzurlu. Dönüş yolunda ise yine tilki görüyoruz, sonradan öğreniyoruz ki tilki görmek şans getirirmiş – e şanslı olduğumuz kesin.
Bugün de biraz erken giriyoruz Kars’a ve araba varken Fethiye Cami’ye gidiyoruz. Gerçi uzak değil, ama soğukta daha rahat araç ile gitmek. Fethiye Cami mutlaka görülmesi gereken eski Rus binalarından biri. Zamanında Kars şehrin en ihtişamlı katedrali olan bu taş yapı, daha sonra camiye çevriliyor. Hemen karşısında Kars Anadolu Lisesi yine Rus mimarisinin en güzel örneklerinden.
Bu akşam Kars’ta son akşamımız. Tekrar Hanımeli’ne gidelim diyoruz. Erken bir saat, hemen yiyip kaçacağız, çok yorgunuz. Fakat o da ne, restoranda yer yok. Aslında yer çok, ama rezervasyon varmış. Bize yardımcı olamıyorlar, Dilek Hanım ve Çetin Bey de yok, yapacak bir şey yok. Tekrar Kamer’e gidelim diyoruz. Kamer’de de durum aynı, ama neyse ki bu akşam serviste olan Çiğdem Hanım daha pratik. Bizi biraz bekletip daha geç gelecek olan bir masaya alıyor. Yine çorbalar ile başlıyoruz. Evelik aşı ve Kesme aşı menüdeki yöresel çorbalar. Günün çorbası ise ‘Közlenmiş Patlıcan’- çorba değil şiir adeta. Ana yemek olarak da bu sefer pilav üstü kavurma söylüyoruz… Son yıllarda yediğimizin en iyisi. Çiğdem bizi hem tatlı ikram ediyor, bu sefer yöresel un helva, hem de çay ile ihya ediyor. Fiyatlar çok makul, hizmet on numara, yemekler çok başarılı. Kars’a gelen herkes mutlaka uğramalı.
18 Şubat 2017
Sabah erkenden kalkıyoruz –alıştık artık. Bavullar toplanacak, Kars turu atılacak, alışverişler yapılacak… İşimiz çok.
Sabah yürüyüş turumuza ilk gün yarım kalan rotanın aynısından başlıyoruz. Namık Kemal evini geçiyoruz ve Karsçayın gürül gürül akan suyundan çıkan buharı izliyoruz. Görüntü çok etkileyici. Katerina Sarayı’na kadar ilerliyoruz. Katerina Sarayı etkileyici bir Rus mimarisi örneği. 2015 yılında restore edildi ve şu an otel olarak hizmet veriyor. Hemen bitişiğinde Kars Konservatuarı var. Kars için konservatuarın anlamı çok büyük. Hem halk dansları hem de müziğin Kars’ta çok önemli bir yeri var. Mazlumoğlu Hamamı önünden geçip Taşköprü’den devam ederek 12 Havariler Kilisesi’ne varıyoruz. 12 Havariler Kilisesi veya ilk adı ile Kars Katedrali, doğunun en etkileyici taş yapılarından biri. Şu an Kümbet Cami olarak halen Kars halkına hizmet veriyor.
Bölgedeki eski binaların arasından tekrar çarşıya giriyoruz, yolda közde çay evlerini geçiyoruz. Közde çay Anadolu’da bazı yerlerinde halen çay demlemenin farklı bir yöntemi. Çayın altındaki su tıpkı bir semaverde olduğu gibi odun ateşinde pişiyor. Demlikte bunun üstünde. Bugün dönüş günümüz olduğu için siparişlerimizi hazırlatmak ve onlar hazırlanırken turumuza devam etmek istiyoruz.
2013 yılında bir başka vesile için Kars’a geldiğimizde İlhan Koçulu ile tanışmıştık. İlhan Bey, Kars peynirleri konusunda Türkiye’nin en önemli otoritesi. Çok keyifli bir anlatım ile hem Boğatepe Köyü’nün tarihini hem peynirler hakkındaki bilgisini paylaşmayı seviyor. Bu sefer İstanbul’da olduğu için kendisi ile görüşemiyoruz. Tavsiyesi üzerine çarşı içindeki Aydar Ticaret’e uğruyoruz ve şansımıza yeğeni ile karşılaşıyoruz. Çağdaş Koçulu, gravyer ustası. Bize kendi elleri ile kendi el emeği peynirin en güzel bölümlerini seçiyor. Yine İlhan Bey’in anlattığı atalık tohum olan Kavılca buğdayının bulgurundan alıyoruz. Kaybolmaya yüz tutmuş antik bir tohum olan Kavılca buğdayı (lat: Triticum dicoccum) neredeyse İlhan Bey’in çabaları ile tekrar yaşam şansı bulmuş bir tür.
Kars’tan Kars bölgesine ait 3 çeşit peynir seçiyoruz: Kars gravyeri, Kars eski kaşarı ve Malakan peyniri. Onun dışında Erzincan tulumu ve Erzurum Çeçil peyniri de alıyoruz. Yıllarca yurtdışından peynir taşıdı insanlar hâlbuki coğrafyamızda o kadar çeşitli ve lezzetli peynirler var ki. Biz elbette bir yere gittiğimizde yabancı peynirleri de tadıyoruz, yine de güzel yurdumuzun peynirlerinin yeri ayrı. (Aydar Ticaret: Halitpaşa Cad. No.108 ) Aydar Ticaret’te kredi kartı geçmiyor, paranız çıkışmazsa eve varınca havale yaparsınız diyor Şemsi Aydar, yoksa da canınız sağolsun diye ekliyor.