Ara
Tatlar ve İzler / Anasayfa  / İlk yol hikayemiz: Alaçatı – Beyşehir – Kapadokya

İlk yol hikayemiz: Alaçatı – Beyşehir – Kapadokya

Araba yolculuklarını seviyoruz! Cennet ülkemizde yol boyunca nefes kesen manzaralara, halen varlığını koruyan Anadolu konukseverliğini de eklersek, bir de bizim gibi tatil günleri ve bayramlara bağlı değilseniz seyahat ederken araba ile yola çıkmamak için herhangi bir neden kalmıyor.

Bu seyahati yapmanız için 5 Neden :

Göller bölgesinin nefis doğası

Beyşehir Eşrefoğlu Cami’sinin büyüleyici mimarisi ve ahşap işçiliği

Konya Mevlana Müzesi ve Konya mutfağından öne çıkan Yağlı Somun’u

Unesco Dünya kültür miras listesinde yer alan Çatalhöyük

Türkiye’nin en müstesna bölgesindeki Cappadox sanat, aktivite ve kendini keşif festivali

17 Mayıs 2017

‘Tatlar ve İzler’ için kaleme aldığımız ilk yol hikâyemiz, 17 Mayıs 2017’de Alaçatı’da başlıyor. Hedefimiz Beyşehir. Depomuzu doldurup sabah 09.00’da marşa basıyoruz. Yol boyunca yağmur bizi bırakmıyor. Otoyoldan Aydın, oradan da her yeri buram buram Ege kokan Köşk, Sultanhisar ve Atça kasabalarından geçiyoruz. İlk lezzet durağımız olan Nazilli Kısmet Pide’de mola veriyoruz. Nazilli Kısmet Pide bundan üç sene önce tesadüfen bulduğumuz, daha sonra oldukça ünlü olduğunu öğrendiğimiz bir pide salonu. Pideleri çok leziz, malzemesi bol ve servisi kusursuz. Ancak bu mekânı unutulmaz kılan lezzeti, tatlı olarak hazırlanan tahinli pidesi. Tahinli pide çok yerde yapılıyor elbette, ama buranın tahinlisinde usta elini korkak alıştırmamış, malzemeden kaçınmamış. Pidenin üstünü her gün taze gelen yörenin camus –yani manda– kaymağı ile taçlandırmış. Bu sefer bizim ‘depoları’ doldurduktan sonra yola kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Yolun devamında Kuyucak (hani, Sabahattin Ali’nin Kuyucaklı Yusuf’unun Kuyucak’ı) ve Denizli var. Yola, kavşak inşaatları ile dolup taşan Denizli’den bir an önce sıyrılarak, Göller bölgesinin en kuzeyinde yer alan Acıgöl’ün kıyısından devam ediyoruz. Acıgöl’ün suyu çok yüksek oranda sodyum ve magnezyum klorür içerdiğinden acı ve tuzludur; o yüzden gölde balık yaşamıyor. Yazın oradan geçtiğinizde göl bembeyaz görünür. Biz görmedik, ama tabelalardan anladığımız kadarıyla Acıgöl aynı zamanda flamingo kuşlarının durak yerlerinden biri.

Hava açıyor ve biz de arabamızın üstünü açmaya karar veriyoruz. Yolumuzun sağı ve solu beyaz afyon çiçekleri veya bilinen diğer adı ile haşhaş çiçekleriyle dolu. Bölgenin tamamı çiçek diyarı sanki! Henüz çiçeklenmemiş lavanta tarlaları, yeni çiçek açmış Isparta gülleri ve irisler, bizi Keçiborlu–Uluborlu yolu arasında takip ediyor. Tüm doğa çok etkileyici, yemyeşil, sakin ve huzurlu:  Bunun keyfine üstü açık olan Fiat500’ümüz ile daha çok varıyoruz. Uluborlu’dan hemen sonra yolumuz Eğirdir Gölü’nün kıyısından devam ediyor. Eğirdir Gölü bizi mavinin farklı tonları ile karşılıyor, hava bulutlu olduğu için gölün rengi sürekli değişiyor. Bu renk değiştirme özelliğinden dolayı halk arasında göl ‘yedi renkli’ diye anılıyormuş. Göl, balık çeşitliği ve kerevit açısından çok zengin; ne yazık ki onları tatmak için vakit yok. Hava kapatıyor ve biz de arabanın üstünü kapatıyoruz.

Yalvaç’a vardığımızda niyetimiz Pisidia Antiochia’yı ziyaret etmek. Ancak Uluborlu’dan sonra bir yağmur bastırıyor ki değil antik kent ziyareti yapmak yolda gitmek bile zorlaşıyor. Sağımıza Beyşehir gölünü alarak yola devam ediyoruz. Her göl ayrı güzel, her bölge yeşilin ayrı bir tonunu gösteriyor bize ve yol çok keyifli… Yağmur durunca tekrar arabanın üstünü açıyoruz, doğayı kucaklayarak yağmur sonrası arınmış, nemli havayı çekiyoruz içimize. Beyşehir Gölü, Türkiye’nin Van ve Tuz gölünden sonra üçüncü büyük gölü; yirmi üç adet küçük adası var (Eğirdir’de sadece iki tane). Büyük tarım arazilerini sulama yolları ile besliyor ve komşusu Eğirdir Gölü gibi çok fazla balık çeşitliliğine sahip.

Akşam saatlerinde Beyşehir’e giriyoruz, saatler 19.00’u gösteriyor. Internet’ten bulduğumuz Anadolu Penta Butik Oteli’ne giriş yapıyoruz. İsmi sizi yanıltmasın, esasen arkasındaki tekstil fabrikasının misafirhanesi olarak yapılmış, sonradan otele çevrilmiş. Otel tertemiz, personel ilgili ve fiyatları çok uygun, biz de kalmaya karar veriyoruz.

Otelde akşam yemeği verilmediği için tavsiye üstüne merkezdeki Adana Sofrası’na gidiyoruz. Arapaşı çorbası (kırmızıbiberli tavuk çorbası) ve adana kebap mükemmel, fiyatlar çok uygun, yemekler lezzetli ve işletme oldukça konuksever. Biz çok sevdik ve tavsiye ederiz.

18 Mayıs 2017

Özenle hazırlanmış, taze, lezzetli ve çeşit açısından zengin kahvaltımızdan sonra Beyşehir’in en önemli eseri olan Eşrefoğlu Cami’ni ziyaret ediyoruz. Eşrefoğlu Cami’yi anlatmak öyle kolay değil. Anadolu’da bizi etkileyen camilerin başında geliyor. Yedi yüz yıldır sedir ağacı sütunları ile ayakta duruyor. Cami içindeki ağaç işçiliği, mihraptaki çiniler, girişteki mermer oymaları ve kubbenin zarif işlemelerinin her biri için bizzat o camiyi ziyaret etmeye değer. Düşünün ki tüm bu özellikler tek bir camide bir araya gelmiş. Camiyi gezdikten hemen sonra girişin karşısındaki kahvede sabah kahvelerimizi yudumlarken ahali ile sohbet ediyoruz. Caminin imamı İsmail Bey, yıllardır belge ve bilgileri toplayıp cami hakkında bir kitap derlemiş. Kendisi ile sadece telefonda görüşebildik; bir sonraki ziyaretimizde kendisine buluşma sözü verip Eşrefoğlu Cami’den ayrılıyoruz.

Beyşehir’den ayrılmadan önce, birçok kez duyduğumuz Beyşehir’in meşhur ‘hurdacılarını’ bulmak için yola çıkıyoruz. Navigasyon yardımı ile elimizle koymuş gibi Yusuf Erdoğan’ın yanına varıyoruz: nam-ı diğer Yusuf Ağa… Dilimiz tutuluyor… Anadolu topraklarında karşımıza çıkan her antika dükkânını gezen bir ikili olarak hiçbir yerde böyle büyük bir çeşitlilik görmedik. Tarif etmek mümkün değil, lütfen fotoğraflara bakın ve ne demek istediğimizi anlayın. Yaklaşık iki saati orada geçirip ufak bir siftah alışverişi yaptıktan sonra Konya’ya doğru yol alıyoruz.

Konya’ya bu sefer tek bir kişiyi keşfetmek için giriyoruz: Yağlı somun ustası Hasan Şendallı. Yeri oldukça merkezi, kime sorsanız gösteriyor, kolayca buluyoruz. Yağlı somun için bugüne kadar yediğimiz en iyi hamur işi diyebiliriz. Ramazan pidesine benzer bir pide. Kısa bir ön pişirmeden sonra fırından sıcak sıcak çıkartılıyor, ortadan kesiliyor ve içi Konya’nın meşhur küflü peyniri ile dolduruluyor. Kapatıldıktan sonra üzerine has Konya tereyağı, susam, çörek otu ve tüm bu lezzetlere lezzet katan haşhaş eklenip tekrar son pişim için fırına atılıyor. Nar gibi kızarmış, peynirleri erimiş halde, üstünde dumanı tüterek masamıza geliyor. Önce dayanamayıp, dil dudak yakarak offf off sesleri arasında ilk lokmaları yutuyoruz, sonra biraz soğuyunca esas tadına varıyoruz. Sadece bu lezzet için bile Konya’ya gitmeye değer!

Resimleri tıklayarak albümü görebilirsiniz...

Karnımızı keyifli bir yemek ile doyurmuş olarak, bir sonraki durağımız olan Çatalhöyük’e gidiyoruz. Dünyanın en önemli arkeolojik sit alanlarından biri olan Çatalhöyük’teki buluntular M.Ö. 9000’e, yani Neolitik döneme ait. İki tane höyük ziyaret ediyoruz. Yolu biraz sapa; gösterişli kalıntılar bekleyenler için belki hayal kırıklığı yaratabilir, ancak bu değerin bizim topraklarımızda olması büyük bir şans. Tarihi açıdan önemi tartışma götürmeyecek bu yerin mutlaka ziyaret edilmesi gerekli diye düşünüyoruz.

Çatalhöyük ziyaretinden sonra sulama kanalının dibindeki traktör yolundan yolumuza devam ediyoruz. Yol zaman zaman mayın tarlası gibi, çukurlar diz boyu. Yolun sağı ve solu sapsarı tarla çiçekleri ile bezenmiş derken karşımıza tüm heybeti ile Hasandağı çıkıyor. Aksaray üzerinden akşam saatlerinde Kapadokya’ya giriyoruz.

19 Mayıs 2017

Kapadokya ’nın bizim hayatımızdaki yeri çok özeldir. Türkiye’nin en güzel ve mistik bölgelerinden biri. Yılda en az iki kez ziyaret ediyoruz. Bu gelişimizde bayram gününe denk geldik, mekânın hiç görmediğimiz kadar kalabalık olduğunu görüyoruz. Bölgenin ziyaret edilmesi gereken tüm turistik yerlerini gezip gördüğümüz için daha önce eksik kalan veya sadece kısa gezebildiğimiz yerlere odaklanıyoruz. Esas geliş amacımız Cappadox Festivali kapsamındaki etkinliklere katılmak. Cappadox Festivali, 2015 yılından bu yana her sene Kapadokya ’da düzenlenen müzik, çağdaş sanat, gastronomi ve çeşitli açık hava etkinliklerini bir araya getiren bir festival. Biz daha çok müzik bölümüne odaklanıyoruz. İlk kez katıldığımız festival bu sene ne yazık ki ciddi anlamda hava gazabına uğruyor. Cappadox Festivali’nde her katılımcı kendi ilgi alanına uygun bir etkinlik takvimi inşa edebiliyor.

Üç buçuk gün boyunca başta Uçhisar olmak üzere Cappadox Festivali’nin ağırlığını tüm bölge hissediyor. Keşke diyoruz 19 Mayıs’a denk getirmeselerdi. Yerli misafirler ile dolup taşan bir dönemde hem lojistik anlamda hareket etmek zor hem de otel fiyatları tavan yapmış durumda. Öğreniyoruz ki festival, 2018 yılı için bayramdan 15 gün sonrası için takvim belirlemiş, bilgiler doğrudur diye umuyoruz. Biz Cappadox Festivali’nin merkezine Mercan Dede’yi oturtuyoruz; 19 Mayıs akşam Perili Ozanlar vadisindeki Emma Shapplin feat. Mercan Dede konserini büyük bir keyif ile izliyoruz. Ertesi sabah da gün doğumu konserini ucundan yakalıyoruz. Perili Ozanlar vadisi, konser alanı olarak bizi çok etkiliyor. Özellikle, daha sonra Sadık Avcı’nın eseri olduğunu öğrendiğimiz, peri bacalarına yansıyan ışık oyunlarını büyüleyici buluyoruz.

Aynı günün sabahı, daha önce bir türlü gitmeye fırsat bulamadığımız, Güray Müze’sini ziyaret ediyoruz. Güray Müze, dünyanın ilk ve tek yeraltı seramik müzesi. Avanos’ta Hititlerden bu yana süregelen çömlekçilik geleneğine dört kuşaktır devam ediyor Güray ailesi. Müzeyi hem kendi eserlerini hem de bölgenin tarihini sergiledikleri bir yapı olarak tasarlamış. Müze, yerin 20 metre altında, 3 bölümden oluşan 1.600 metrekarelik bir alana sahip. Hem sergi hem de etkinlik alanı olarak kullanılıyor. Mutlaka görülmesi ve gezilmesi gereken bir yer.

Her gelişimizde ziyaret ettiğimiz üç mekândan daha bahsetmek istiyoruz. Bizim için Kapadokya denince olmazsa olmazlardan biri Ziggy ve iki farklı kadın emeği kooperatifi.

Ziggy, Ürgüp’ün içinde, bu sene 10. yılını kutlayan ufak ama çok başarılı bir işletme. Sahipleri Nuray – Selim ve şirketin demirbaşı Ali Bey. İster öğle, ister akşam yemeğine gidin unutulmaz damak tatları ve keyifli bir ortam yaşatıyorlar. Fix menüleri olduğu gibi alakart sipariş vermek de mümkün. Bizim her zaman yediğimiz patates, tavuk şiş ve ciğer çok başarılı; onun dışında tattığımız her şey lezzetli, taze ve sunum olarak çok güzel.

Uçhisar’da, Kadıneli ve Avanos kadın girişimcileri kooperatifleri bölgenin marifetli kadınlarının oluşturdukları farklı restoran alternatiflerinin arasında yer alıyor.

Önce daha eski bir işletme olan Avanos Kadın Girişimcileri Kooperatifi’nden başlayalım. Biz yaklaşık altı senedir gidiyoruz; her zaman iyi bir servis sunuldu, lezzetli, ev yemeği tadında yemekler yedik. Fiyatlar makul ve hizmet kalitesi oldukça iyi. Favori yemeklerimiz: yaprak sarma, kuru fasulye, gözleme, mantı ve olmazsa olmaz ev baklavası. Bunun yanı sıra testi kebabı, çorba, etli güveç, pilav gibi diğer yöre yemeklerini de bulabilirsiniz.

2016 yılında açılan Uçhisar’ın içindeki Kadıneli Restoran da en az Avanos’taki işletme kadar başarılı bir işletme. Gerçi Avanos’takine göre daha az yemek çeşidi var. Ama yaptıkları bir yemek bizim damak tadımızı derinden etkiledi. Sadece onu yemek için bile Kadıneli’ne gidebiliyoruz: ev yapımı kabak çekirdekli erişte! İlk gün kalabalıktan gidemediğimiz için son gün erkenden gidip yerimizi kapıyoruz ve hemen iki tabak erişte siparişi veriyoruz.

20 Mayıs 2017

Artık eve dönüş için hazırlanıyoruz, ancak tam yola çıkacakken aldığımız bir haber bizim bir gece daha kalmamızı gerektiriyor.

O gün balonlar uçmuş Kapadokya semalarında. Biz daha önce defalarca uçtuğumuz için bu gelişimiz için balon gezisi planlamadık. Zaten üç günlük olan tatilin iki gününde sivil havacılık hava şartlarından ötürü uçuş izni vermemiş. O yüzden bugün balon şirketleri için çok kıymetli. Tam dolu kapasite ile uçuyorlar. Biz de yıllardır misafirlerimizi balon turu sunduk Kapadokya’da. Mutlaka yaşanması gereken bir deneyim. Lakin son senelerde duyulan kaza haberlerinden ötürü ciddi bir çekingenlik yaşanıyor. Şu an yaklaşık 12 – 15 şirket var bu bölgede uçan, ancak biz bunların içinden sadece iki tanesi ile çalışıyoruz. Bu iki şirketin tüm evrakları her sene Almanya’da çalıştığımız şirketin kalite kontrol departmanı tarafından denetleniyor. Olması gerekenin üstünde bir standart sundukları için kusursuz olarak denetimden geçiyorlar. Yine yağmurlu bir gün, içimizde hüzün var; erkenden odaya çekiliyoruz, sabah yolculuk var.

21 Mayıs 2017

Hava açmış! Masmavi bir gökyüzü ve güneş eşliğinde Kapadokya’ya bir kez daha veda ediyoruz. Biliyoruz ki en kısa zamanda tekrar merhaba diyeceğiz. Aksaray’ı geçer geçmez yine Fiat500’ün tepesini açıyoruz, yağmur ile arınmış, mis gibi toprak kokan havayı içimize çekerek yola koyuluyoruz. Çok vakit kaybetmek istemiyoruz, o yüzden Afyon’a kadar durmamaya karar veriyoruz. Afyon’da bir yemek molası vereceğiz. Uzun zamandır gitmeyi aklıma koyduğum Aşçı Bacaksız var listemde. Internet’ten araştırıyorum, her gün açık diyor. Afyon’un içine girip sora sora buluyoruz Aşçı Bacaksız’ı ama kapı duvar… Pazar günleri kapalı.

Kısmet değilmiş deyip bir ön sokakta yer alan eski İkbal Lokanta’sına gitmeye karar veriyoruz: yemekler lezzetli, servis klasik ve iyi. Lokantanın tam karşısında meşhur Öztaylan Lokumcusu’nu görüyoruz. Görmemek ne mümkün, bir kuyruk ki anlatamam. Yağmurlu bir güne rağmen bu kuyruğu görünce neymiş diye ben de merak edip giriyorum kuyruğa. Önümdeki arkadaşa soruyorum çok bekleniyor mu diye, yok, bugün çok beklenmiyor, kırk beş dakika bir saat kadar sürüyor, diyor. Şaka gibi! Neyi beklediğimi merak edip kuyruktan çıkıp bakıyorum. Millet deli gibi kaymaklı lokum kestiriyor. Boş ver deyip, kuyruğa girmeden, çifte kavrulmuş lokum alıp yolumuza devam ediyoruz.

Akşamüstü saatlerinde İzmir’e varıyoruz. Her zaman olduğu gibi çok keyif aldığımız bir seyahatin sonunda eve gelmiş olmanın zevkini yaşıyoruz.

Fiat500 ile ilk yolculuğumuzun neticesi:

4 gün içinde 2.170 km yol yapıldı  • ortalama hızımız 68 km • yakıt tüketimi 6,2 l/100 km • yakıt maliyeti 717 TL  • Her anı mutluluk içinde geçti!

Bu bizim ilk denememizdi! Döner dönmez yeni bir rota oluşturduk: daha uzun, daha uzak, daha macera dolu… Bizi takip edin!

Resimleri tıklayarak albümü görebilirsiniz...
Yorum yapılmamış
Yorum yap